30 Eylül 2009 Çarşamba

ekmek bulamazsan pasta ye !



haftasonu başımıza gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedı eminim. efe'nin amcası Bilecikte oturuyor. bilenler bilir eskısehıre 1.5 saat uzaklıkta. o kadar ısrar etmelerıne rağmen biz kıçımızı kaldırıp gidemıyoruz. 40 yılda bir canımız ısterse 1 ay onceden plan yapıp gıdiyoruz. zaten anlamadım kimin amcası yengesı,ben daha ilgiliyim maşallah. neyse yine çok ısrar ettiler, dayanamadık kalktık gittik cuma günü. aile ortamını özlemiş olan ben kedi gibi oldum valla. evin kızı modunda sektire sektire masalar hazırladım, bulaşık yıkadım, onların mutlu evliliğinin büyüsünden olsa gerek efeyi daha bi sevdim, hiç öyle şımarıklık yapmadım.

2 gün super geçti, pazar günü artık gitme vakti dedik. amca ve eşi inanılmaz tatlı insanlar. tutturdular arkanızdan su dökmemek olmaz inelim aşağıya diye, peki dedik. tam dolmuşa binicez amca nasıl ısrar ediyor, öğrencisiniz yavrum alın harçlığınız diye. biz öyle artistizz ki, bizim paramız var diye beylik yapıyoruz. cidden paramız var. ama bankada. benim hesapta hiç yok tamam ama efe bayaa zengin. neyse bindik dolmuşa, efede 5 lira para var, bende efe parayı verirken diyorum ki sevgilim ben dün çantamın diplerine doğru bi 5 lira görmüştüm, aklıma geldi dur bi arıyım. efe delirdi yeri mi şimdi yahu dökiceksin koca çantayı üstüme, eve gidince bul kıymetli 5 liranı diye. tamam dedim. dikkat derseniz hala uysalım hiç öyle çemkirmiyorum, aile ortamı çarptı.

dolmuştan indik, 3 liramız kaldı ama sorun değil ki şimdi çekicez parayı, alıcaz biletleri diyoruz. garantinin önüne geldik amcanın biri bıdı bıdı konuşuyor, noldu dedik bankamatik bozuk dedi. şaka gibi ayol, sadece 3 liramız var ve bankamatik bozuk diyor. ben uysalım ya, olsun sevgilim otogar 5 dakika hadi yürüyelim, kartla alırız diyorum. durumun ciddiyetinin farkında olmayan ben, canım feci dondurma istiyor diye söyleniyorum. efe alıcak ama bi taraftanda izin vermiyorum, bilet alalım sonra diyorum. 3 liraya bilet alınır ya:) neyse vardık otogara, ismail ayazı da sevmem ama hadi neyse dedim. adam, otobus 30 dakika sonra kalkıcak 40-41 numara dedi. ben gidemem çok arka, hem saati geç diye trip yaptım 2 dakkada. canım sevgilim peki o zaman buzluya bakalım dedi, gittik yer var, 15 dakika sonra bi de. efe kartı çıkardı, adam kredi kartı geçmiyor abi dedi. kıçımıza baka baka ismail ayaza geri döndük, versene abi bize o 2 koltuğu dedik. adam karta baktı bize baktı. kart geçmiyor dedi. otogarda post makinası yokmuşşş!!!!!!!

cebimizde 3 liramızla kalakaldık. pratik zekalı sevgilim trenle gidelim belki orda geçiyodur kart dedi. dikkat ederseniz belki diyor. ve istasyon o kadar ters bi yerdeki 3 liramızın 2 lirasını dolmuşa verince kart geçmezse bile geri dönemeyiz amcalara. sonunu düşünen kahraman olamaz diyip tekrar bindik dolmuşa. tren saatine 25 dakika var. sorduk kart geçiyomuş, efe sırada ben 5 liranın derdindeyim. kafamı bavul çantama sokup buldum, ayy bi sevindim bi sevindim. define buldum sanki. efeye dondurma almaya gidiyorum hadi ben, çukulatalı alıyorum sana da dedim, gittim. büfeye doğru yürürken birden aklıma geldi ya bişi olurda kartla ödeyemezsek diye, o sırada telefonum çaldı. efe şapşal sevgilim dön hadi kart geçmezse naparız diyodu:=)

efe sorunsuz bi şekilde biletleri aldı. sonra da bana dondurma. kaldı 1 liramız, dondurmadan artmadı malesef. o artan efenin dolmuş parasının üstüydü:=)

bu maceralı yolun sonunda eve vardık. kapının önünde amcanın biri ceviz satıyordu. ayy canım istedi dedim, romantik sevgilim 1 lirasıylann bana ceviz aldı. 5 tane geldii gelmedi. ehii:=)
nasıl acıkmıştık eve geldiğimizde. ben bişiler hazırlıyım dedim, ekmek yok, para da yok. şaka gibi ya ! efenin yengesi biber dolmasıyla pasta yapmıştı bize. evet bizde tahmin ettiğniz üzzre ekmek bulamadık ve dolmayla pasta yedik.:==)

22 Eylül 2009 Salı

şarkılar seni söyler, dillerde nağme adın...


Traş olmak kimine eziyet gibi gelir, benim ise en büyük keyfim. Önce bir kez uzayan sakallarımı keserim, şöyle sağdan soldan bir bakar zemin etidünü yaptıktan sonra 2. kez traş olurum. Yamuk yumuk tarafları düzeltir, imajımı tazeler, kendimi sever-sevdiririm... Traş bitiminde mis gibi losyonumu sürerim, kendimi ipeğe öptürürüm ki bazen o ileri gidip resmen yalamaya kalkar hayvan :) falan filan.. işlem genel olarak böyle.. tabii bunları yaparken şarkı söylemeye de bayılırım... geçende yine bu biçim traş oluyorum, bir yandan da çok sevdiğim grup vitaminin şarkılarını mırıldanıyorum.. bu seferki şarkı -ŞAŞIRMAYIN-... bilenleriniz vardır belki şaşırmayın'ı.. çok keyifli bir parçadır... ben şu kısmı tutturmuş tekrarlıyorum...

ceplerinde marlboro
çakmaklar zippo

levis'ın üstüne ipek giymiş kro,


ama sadece burası, şarkının gerisi gelmiyor aklıma... ipek bunu içeriden duyuyor ama neresini duyuyor.... ipek giymiş kro... tabii basıyor çığlığı EFEEEEEEEEEEEEEEEE ne dedin seeeeeeeeeeennnnnnnn... ben de bir an salakladım, ne dedim ben şimdi, birşey demedim ki, acaba daha önceden birşey dedim de onu mu duydu filan böyle ben de panik oldum hatta o panikle de sakala biraz fazla girdim, imajı hafiften zedeledim... göt korkusu işte afedersiniz :)

- ne dedim yaaa....
- ipek olmuş kro mu dedin sen?
- ne krosu yaa ben sana kro olmuş dermiyim, nerden duydun yaaa, yok öyle bişey yaa...
- nasıl yok yaa aaaa bi saattir söylüyosun!!! ( burada bakışlarını alnımın çatına çatına vuruyor, sanırım elindeki televizyon kumandasını nereme vuracağını kestiriyor gözüne )
- ben öyle bişey demedim yaaaaa saçmalama! ( bir kadına şişman olduğunu söyleyin ama sakın kro olduğunu söylemeyin, tavsiyem... )
- dedin işte duydum gerizekalı bir saattir söylüyosun!!!...
- şarkı söylüyorum ben yaaa...
- ne şarkısı? söyle bakiyim...

başlıyorum tekrarlamaya...

ceplerinde marlboro
çakmaklar zippo
levis'ın üstüne ipek giymiş kro,

bende jeton anca düşüyor, ipek yanlış anladığına gülüyor, ben hem jetonuma hem de ipeğe gülüyorum... derken ipek şarkını devamını getiriyor...

ruhu odun,gövde ağaç,kafası sunta
altın semer vursanda,zonta yine zonta




banyonun yankısıyla beraber apartmanı, tüm mahalleyi hatta tüm şehri kahkaha sesi alıyor.. o derece gülüyoruz... gözümüzden yaşlar geliyor, ipek küvetin kenarına oturarak gülyordu ki küvetin içine düştü bir de ona güldük...

Allahı'm sen niye bana bu kadar şapşal bi sevgili verdin yareppim.. :)) ama seviyorum salağı... canım yaa... ( yazarken bile çok güldüm ipeküm (((: )

17 Eylül 2009 Perşembe

ellerim tombik tombik


biz hep çok eğleniyoruz bu bi gerçek ama ben en çok dışarı çıkmadan önce eğleniyorum. ben bi türlü hazırlanamıyorum, ne giyeceğime karar veremiyorum, saçım başım bi hale şekle girmiyor.
(belimde, kıvırcık ve normal insan saçından 3 kat daha fazla saçlara sahibim de)

efe'ye 15 dakıka sonra hazırım dıyorum 1,5 saat sürüyor. bi de o arada çok rahatım, adam zaten çıldırmıs halde ben öyle bi şarkı söylüyorum ki, efe duyar duymaz kendini benden en uzak köşeye ışınlıyor:=) işte sizlerinde seveceğini tahmin ettiğim güzide şarkımız.:=)))
(sesimi kaydedip yayınlıyım mı dedim efe'ye, dalga geçti domuzz.oysa ben çok ciddiydim ühhühhhü)

Ellerim tombik tombik
Kirlenince çok komik
Kirli yuzler sevilmez
Guzelligi gorulmez
Saclarim bakim ister
Hele disler hele disler
Uzamasin tirnaklar
Kirlenmesin kulaklar
Cok kosup da terleme
Soguk sulardan icme
Sonra hasta olursun
Arayip doktor bulursun
Doktor gelir odana
Igne yapar popona

16 Eylül 2009 Çarşamba




kavuşma anımız aynen şöyle bir diyaloga sahne oldu:=)


efe : naber moruk? çok özledim lan seni.


ipek : sorma hacı, bende:=) sensiz kolum kanadım kalkmadı. depresyona girdim resmen, bi daha bırakıp gitme beni.
(burdaki sarılma esnasında geberiyorum sandım, öldürecek kadar sıkı sarıldı nefesimi kesti, mutluluktan da insanın nefesi kesilir ya, biraz da onla karışık bişiydi)

ipek & efe :UYUYAMADIM.....!

(devamını getiremedik. aynı anda söyledik bunu, bizim hep böyledir zaten aynı anda düşünür aynı anda konuşuruz. ama bu başkaydı. beni ağlatıcak kadar başka)


sonrasında bol miktarda öpüştük, koklaştık, seviştik...efe'mmm geldi ya tekrar sevdim seni blogcan, yazma aşkım kabardı. yine yazıcam hergün, affettiricem kendimi. sözz!!! ama şimdilik yeter bu kadar. sevgilimi yicem biraz daha. doyamadık henüz birbirimize. öpcükler.


ipek:=)

yanlış sanılsamalar içindeymişim de haberim yokmuş...



Sanıyordum ki ipekten bir süre ayrı kalınca biraz kafa dinlerim.

Sanıyordum ki aile saadeti içerisinde harmanlanırım.

Sanıyordum ki ipek beni özler, özlemini blogda paylaşır, ben de gurbet ellerde okur mutlu olurum, götüm kalkar.

Sanıyordum ki ipek bu ayrılık süreci içerisinde azar, üzerime atlar.

Sanıyordum ki ipeksiz galatasaray maçını izlemek süper olur.

Sanıyordum ki bu sanmalar ne kadar da güzel... meğer çok pis yanılıyormuşum...


İpek beni el sallayarak uğurladıktan sonra içim burkulmadı değil ama bir yandan da aile saadeti yolcuğulun başında tüm vucudumu titretmişti. Annemin güzel yemekleri, babamla atışmalar gülüşmeler laf sokuşmalar çılgın eğlenceler... herşey harika olacak gibi geliyordu... aslında öyle de başladı...


memlekete vardığımda elleri hamur kokulu anam, tüm bedeni toprak kokulu babam beni karşıladı ( tamam lan ajitasyon yapıyorum, bildiğin parfüm kokuyorlardı.. hele babam, ona geçenlerde yolladığım parfümü bocalamıştı üzerine... hani bak sıkıyorum, çok sevdim gibisinden.. neyse.. kapa parantez.. ) anne en sevdiğim yemekleri yapmıştı bile eve dönerken de arabayı ben kullandım baba kitledi dreksiyonu bana yine.. "al bakalım evlat sen götür bizi"... iyi peki.. gittik eve.. babam yemek yememi beklemeden en sabırsız hali ile ağırmaya başladı bile... "hadi oluuummm gel de vereyim şu tavlayı eline..." yaa baba bi ur yemek yiyim di mi... yok bir de yenilince çok pis sinir yapıyor... neyse o güzel yemekleri yedim, miğdem bayram etti, sonra oturduk babayla tavlaya 5-3 yendim çıldırdı yine.. eşşoleşşek büyüd de babasını tavlada yeniyor, ben öğrettim lan sna bu oyunu kerata, ben sana şans verdim yoksa yenemezsin vırt zırt bir dünya laf.. ama çok eğlendim çok güldüm... ayrılığn şu zamana kadar olan kısmı güzeldi ama bir yandan da ipek ne yedi acabaa.. napıyodur şimdi diye de düşünmedim değil... koca yüreği işte... ( ahahaa kocasının gülü... )


sıra geldi yatıp uyumaya, bir ana kuzusu olarak annemim öpüp koklamalarından sonra odada yalnız bırakıldım. odamı özlemişim açıcası. tavanı izledim, lise günlerimden kalma gitarıma baktım -aynı köşesinde duruyordu öyle, sanki uzun süre onu yalnız bıraktığım için küs gibiydi bana- neyse sonra uyuyayım artık dedim, sağa dön yok, sola dön yok, göt üstü, yüz üstü, amuda kalkma, başüstü yatma derken uyuyamadım... saatler geçti yok... içimden şarkılar söylüyorum, koyunlar sayıyorum, yok yok yok.... gitarı aldım elime gecenin bir yarısı tıngır tıngır... neyse biraz gitarla uğraştıktan sonra uyurum sandım tekrar yattım yok... olmuyor olmuyor... uyuyamıyorum... ipeğe mesaj da atmıyorum uyumuştur şimdi uyanmasın diye... kitap aldım, söylemesi ayıp 120 sayfalık kitabı bitirdim yine yok... yok ki yok... bir gram uyku yok... o an anladım ki ipeksiz uyuyamaz olmuşum....


öyle böyle sabahı ettim ben.. bir ara dalmışım artık ama uyuyamadım işte... 2-3 saat ya uyudum ya uyuyamadım.. aslında uyumak da denmez ya benimkine neyse... sabah oldu bir boşluk var... birşey eksik... yok birşey yok.. kalktım su içtim evin içinde dolanıyorum.. birşey yok.. birşey eksik... bavulumu kurcaladım, bilgisayarı açtım kurcaladım.. birşey yok ama ne... ipek yok... tamam bu büyük bir eksik ama ipekden başka bişiy yok... ipekle olan birşeyin olmadığını dakikalar sonra anladım...


ipeğin en çok sevdiğim hali uykudan uyandığı halidir... uyumaktan dudakları şişmiş, mis gibi kokan o mahmur hali... o şişmiş dudaklardan öpmeden, mis gibi kokusunu içime çekmeden, sımsıkı sarılmadan güne başlamak benim için adeta ızdırap! evet ızdırabın içindedim....


aldım elime telefonu hemen ipeği aradım, o uyulu sesiyle cevap verdi, konuştuk, mutlu oldum.. blogu sordum.. gidişinde yazdım birşey o kadar dedi... iyi dedim ben yokum ya şimdi çekiştirirsin beni yazarsın bişiyler dedim, gülüştük filan ama döndüğümde baktm ki o da yazmamış birşey... neden yazmadın diye sordum, sensiz hiç tadı çıkmıyor dedi... hatta bir ara blogu kapatmayı bile düşünmüş... kıyamam bitaneme... onsuz günler aile saadeti içinde ama eksik geçti... bir yanımı onun koynunda bırakmışım meğer, çok canım yandı dostlar... ama süper havuştuk, çok pis sarıldı bana, o biçim öpüştük filan... canım benim yaa... ay lav ipek...









10 Eylül 2009 Perşembe


Efe gitti... az önce yolcu ettim, el salladım, biraz ağladım, su bile döktüm otobüsün arkasından. Ailesinin yanına gitmesi gerekti, pazartesi dönücek. özlicem aslan parçası sevgilimi. iyi de olacak aslında, her daim göt göteyiz! sıkıldık diyemem ama bu moddan çıkmamız gerekiyordu. evet evet iyi oldu. az sonra anlatacağım olaydan sonra evet ipek haklıymışsın diyeceksiniz.
Ben malumunuz maymun iştahlı bir bünyeye sahibim. tutturdum ben italyanca öğrenicem diye. adamlar alışkın bana, o kursa çok kez kaydoldum ama gitmedim, senetler olduğu içinde götümün korkusundan tonla para ödedim hep. bu sefer konuştum baştan, italyanca bu boru değil, birkaç derse girerim, yerse devam ederim diye. kabul ettiler. gittik efeyle bana pokemonlu defter bile aldık, nasıl hevesliydim taa ki derse girip beceremiceğimi anlayana kadar. 15 dakika dayanabildim, efeye mesaj attım.
ipek : sevgilim, ben seni çok özledim,boşverelim yahu italyancayı falan,herkes italyanca mi biliyor sanki, hem ne işime yarıcak ki? sen en iyisi gel al beni.
(3 gün boyunca italyanca kadar muhteşem dil mi var bee diye çemkiren ben değildim sanki, feci utandım şimdi)
efe : hayatım atla bi taksiye gel işte, yorma beni.
ipek : iyi !!!!
efe : yorgun olmasam gelirim biliyorsun,tafra yapma bana.
ipek : tafra yapmadım, iyi tamam gelirim işte diyorum!!!
efe : o ünlemler neydi? 3. boğaz köprüsünün bacakları mı?
İpek : farkında olmadan yapmışım !!!!!!
efe : farkında olmadan öperim:=)
ipek : bok öpersin hadi addio efe addio !!!!!!! (görüşürüz dedim, pek havalı yahu)
Bu mesajların sonunda ben derste kalmaya devam ettim. efe eve döneceğimi sandığı için beklemiş beklemiş gitmeyince merak etmiş. telefonumu da kapatmısştım derse konsantre olmaya çalışıyordum, efecik çıldırmış. yorgun haliyle çıkmış gelmişş,kıyamammm, nasıl da üzüldüm:ppp

Bunu şimdi niye anlattığımı anlamışsınızdır. kendimize ait bi hayatımız kalmadı pek. ben ipek değilim o efe. biz hep ipekle efeyiz. banyo yaparken bile adam yanımda olsun istiyorum. klozetin üstüne otursun öyle konuşsun benle boş boş, sesini duymadığım anda çıldırıyorum. o da öyle aslında o kahrolası maçlar dışında.
şimdi ben ipek olduğumu hatırlayıp tek başıma sinemaya,tiyatroya gitmeyi, odunpazarına gidip çılgınlar gibi fotograf çekmeyi, kızkıza oturup dertleşmeyi, onları bize çağırıp onlara yemek yapmayı istiyorum. haa bi de efe yokken yatakta enine yatıyorum yaa. en keyiflisi bu galiba:=) yine de çabucak gitsin gelsin efecan, dayanamam fazlasına, çok özlerim, ağlarım. çok seviyorum onu, henüz 1 hafta oldu ama bizi okuyan, yorum yapan sizleri de. öpücükler.
ipek !!! ( biri bana yapma diyince bişiyi, neden böyle oluyor? cidden istemsiz yaptım o bacakları:=) muck efe !!!!!!!!!!!!

9 Eylül 2009 Çarşamba

bir sürü haller içinde halim


her an tetikteyim artık, konuşmaya korkar oldum yahu. adam otu boku yazmaya başladı. kanser olduğumu düşündüğüm anda bile bundan prim sağlama derdindeymiş! hain! ben kaç ay ömrüm kaldı diye düşünürken o içinden, ne yazsam lann diye düşünüyordu belki de, boş boş bakıyordu zaten yüzüme, ben de çok tırstı ölücem diye canım sevgilim, bak mal gibi oldu diyordum. ah saf ipek ahh.

korktuğum da başıma geldi zaten, vol.1 yazmış yaaa!!! demek ki diğer vukuatlarımı da yazacak, devamını getirecek. getirilmeyecek gibi de değil şimdi ,ben olsam yemez içmez oturur hepsini yazardım bir gecede. karşısında benim gibi bi cevher varken iyi sabrediyor aslında. her anım olay ! ama emin olun onun ki de öyle.

şimdi yazardım da dişim ağrıyor gibi. gibi diyorum çünkü emin değilim. psikolojikte olabilir, her taşın altından şu psikolojim çıkmıyor mu deliriyorum. annem geliyor mesela, karşılamaya gidiyoruz efeyle, ben orda otobüsleri falan görüyorum, yolculuk moduna giriyorum ya anında çişim geliyor. koşuştura koşuştura o iğrenç otogar tuvaletlerine gidiyoruz, paçalarımı kıvırıp ya allah bismillah diyip giriyorum içeriye, bekle bekle tek damla bişey yok , psikolojik (efeye de ohh aşkım nasıl rahatladım walla bi işedim ki foş foşş diyorum) uçağa biniyoruz, 10 dakika geçiyor geçmiyor, efe diyorum idrar torbam sarktı, o kadar çişim var kii, biliyorum ya uçak tuvaletleri küçük hani, gitmesi zor, çiş yapması daha zor, geliyor işte. psikolojik. regl olmama 2 gün var diyelim ve biz sinemadayız. filmin orta yerinde efe'ye; sanıyorum regl oldum, rezil olucaz kalk gidelim bi bakalım durum nedir demişliğim de çoktur hani. kendimi milyon kez hamile sanmamı söylemiyorum bile. ama midemde suç, bulanmasın o da öyle hamile gibi öğğrrrk ööğğrrkk. herşey psikolojimle alakalı, yoksa ben gayet katlanılması kolay bir kadınım. bakınız adımdan anlaşılacağı gibi İPEK gibiyim.

*bu kadar yazacağımı bilsem, efe'yi yazardım, intikam almış olurdum en azından. dişim falan da ağrımıyormuş bu arada, iyi ki varsın blogcan, derdimi tasamı unuttum walla:=)
ipek

8 Eylül 2009 Salı

hastalık hastalığı vol.1




Yine bir ipeğin hastalık psikozuyla daha karşı karşıyayız... sanırım söylemedim ama ipek hastalık hastasıdır. balım iyidir hoştur güzeldir tamam da tek kötü huyu bu hastalık hastalığıdır...bu hastalık hastalığı yüzünden ipeği sırtımda taşımışlığım bile vardır yani.. sanırsın tarık akan fatma giriği karlar altında sırtında taşıyor.. aynı o sahne..
bu sabah saat daha 8de geldi yine, kalk efe kalk, şişt kalsana bee kalk... dedim noluyo! deprem mi oldu ne bok oldu, kıyamet koptu sandım... boynumda beze var benim demez mi... haydee dedim...

ipek : baksana boynuma bi efe yaa,şişlik var bak.dokun,işte orda. ya kesin kanserim ben.lenf kanseriyim hem de. çabucak ölürüm kurtulursun sende

efe: nerde yaaa hani bulamıyorum ben... yok işte bi bok... kuruntu yapma yine..

ipek : iyi tamam efe yok.ben kanserli halimle tek başıma giderim mavi hastaneye.gelme tamam mı?yat uyu,büyü.karpuzz

efe: yaa tamam ben sana gelmem mi dedim, iyi gidelim....

ama görseniz varya sanki hastaneye gitmiyor düğüne gidiyor... ikoncan mıdır nedir.. ahahah ( burada süper uyuz olacak bana görün bak... ikoncan meselesi can damarıdır ahahaha ) neyse gittik hastaneye filan.. sıra aldık uzunca bir bekledik, beklerken arada ben çıktım dışarı iki sigara içtim, ikisi de burnumdan geldi.. hemen başladı...

"git tabii bok iç beni yalnız bırak.. şuracıkda ölsem haberin olmayacak.. bok iç! içe içe öl pislik..."

şuracıkta ölsem diyor yaa... ahahah sanki dağ başında bir yerdeyiz.. ölmek için en saçma yerde, hastanede hala şuracıkda ölsem diyor.. orada gülmemek için zor tuttum kendimi.. neyse girdi bu muayene oldu.. doktor baktı etti, dişinden bu dedi.. ipek de geçen "dişinin apsesinden dolayı ölen bir çocuğun haberi"ni okumuş.. çocuğun dişi apse yapmış da ölmüş mü ne bok işte.. acayip acayip şeyler filan..
ipeği bir panik sardı... bir telaşe, bir kıyamet ki sormayın..koşa koşa gittik dişçiye..geçen de gitmiştik, dolgu yaptırmıştık ipeğe.. yolda giderken dişçiye söylemediğini bırakmadı ama.. temizleyemedi göt, bi dolguyu yapamadı, senin okuyacağın okulun ben... böyle dişçi mi olur... falan filan.. yani "taksimde sallandırmalı böylelerini" demeye ramak kalmıştı ki geldik dişçiye.. bizimkinde surat 10 karış..
böyle böyle filan dedik, anlattık sıkıntımızı derken ipek birden kükremeye başladı.. "bir dolguyu yapamadınız da şöyleydi de böyleydi de.." doktor apışıp kaldı..
dürtüyorum, ipeği cimciriyorum, yok... çemkiriyor da çemkiriyor..yıktı ortalığı..neyse ipeği sakinleştirdik, dişçi baktı etti.. dişçideki ilk cümle : hanımefendi dolgunuz gayet düzgün ve sağlam...
ipekde surat o biçim oldu..
derken doktor ipeğin ağzınını kurcalamaya devam ediyor.. dişlere dokunuyor filan.. bunda bir acı var mı şunda var mı derken birtanesine bir dokundu ipek zıpladı havaya
ben pis pis doktora baktım.. sonuçta yarim yani.. canını yaktı hayvan herif! neyse meğer ağrıyan o dişmiş, ve boyundaki beze de o yüzdenmiş..onun için de kanal tedavisi dedi, ilaç yazdı postaladı bizi..

ipek doktora o kadar söylenip rezil olduğuna, sonradan o doktorun koltuğuna tekrar oturacağına mı yansın, kanal tedavisi olacağına mı yansın, kanser olup ölmeyeceği için bana söylediği laflara mı yansın bilemedi... ama ben ne yapacağımı bildim!

- ipek, neydin sen hayatım kanser mi?
- pislik, hayvan, öküz!
- aaa evet öyleydin... ahahah
- öfff efe yaaaaa....

bu gece istediğim tüm yemekleri ve her dediğimi yapacağına dair söz aldıktan sonra asıl sürprizi kendime sakladım... bu akşam hemşire fantezisi var ama ipeğin henüz haberi yok... ahahaahahah :)

not : ayrıca ipeğin bu hastalık hastalıklarını anlatmaya devam edeceğim, daha ne maceralar var ne maceralar... kopacaksınız... :) ( ipek de şimdi neyi anlatacak diye merak ediyordur ahahaha )

6 Eylül 2009 Pazar




efe'nin planladığı sevişme hüsranla sonuçlandı ama hemfikiriz ki, sevişsek bu kadar keyif alamazdık !


efe : ipeek, çok seksisinn !


ipek : evet biliyorum, benim popom latin götü gibi diğğmi aşkımm ?


(kısa bir bakışmanın ardından uzun süre güldük,ben öyle hararetli gülerken yataktan düştüm,bayaa da bi buna güldük. sevişme isteğimiz kaçtı,çenemiz düştü )

efe : lan bi cinsel hayatımız bile olamıyor yaaa !

ipek : olsun sevgilii,ben seni böyle seviyorum (sanki şapşallığı yapan ben değilmişim gibi) bak mesela, sevgilim başka bir adam olsa ,benim ağzımdan az önceki cümle kaçsa, gülmez bile , adım da çıkar arızaya, asıl mal olan kendisi ! göt işte.

efe : evet.çük,pipi,totoş !

ipek : götoş,nonoş,fetoş !

efe : fetoş dedi ahahaah

ipek : feytullah gülen geldi gözümün önüne lann, ibne diyolar sence doğru mudur?

efe :tööbe de. balımsın diyorum ya sana hani, malımsın ipek ya.

ipek : dur ben bi koşu yazıp geliyim. ama efee bişi sorucam gülmek yok bak. fetoş için ibne mi diye sordum ya bişolmaz dimii? hem ibne demedim ki ibne mi dedim? ayy yazmasam mı tırstım bak. hem nerden bulucaklar bizi,yazıcam işte.banane!


efe : sen öyle san, ip adresinden osurduğunu bile anlarlar.


ipek : senin tuzun kuru ,tööbe de dedin diye rahatsın tabii. 2 gün sonra tutuklasalar beni tanımazsın da sen. domuzz !


efe : ohaa lan senaryoya bak, yazdı ,yönetti,oynadı ...pessss !!!
İPEK

aslında hiçbirşey sandığınız gibi değil!!!


Herşeyin farkındayım! İpeğin ne yapmaya çalıştığını gayet iyi biliyorum! Beni dönüştürmeye çalışıyor, benden bu blog sayesinde intikam alıyor amaaa o kadar kolay değil ipek hanım, o kadar kolay değil! ( ipek hanım diye seslenince gıcık olur, dişe dik kana kan intikam intikam. )

Şimdi söyleyin bana a dostlar, şu adamın tek sevdası futbol, bunun dışında başka bir boku yok, o da mı olmasın? "o da mı gol değil hakim bey!" Şu hayatta 2 şeyin karşısında donup kalırım, hayat ile bağlarımı kopartırım. O da ipeğin de dediği gibi GALATASARAY ( büyük yazılır ) ve MİLLİ TAKIM ( bu daha büyük yazılır ) maçları... Milli takım Estonya karşısında benden destek bekliyor, benden maça yüreğimi koymamı bekliyor, benden kuvvet istiyor, güç istiyor... Koca milli takım benden bu kadar şey ister beklerken ben "ipeğin o küçük serçe parmağı" ile mi ilgileneceğim allasen? ( dikkatinizi çekerim, maç sonrası ayakla ilgilendim! )
Neyse, dün akşamki ayak ve milli maç muhabbetini geçelim, sıra geldi GALATASARAY'ıma.... İpekcim hayatım bir bok atmadığın o kalmıştı, bir karışmadığın benden şunu yapma bunu yapma şunu yapmanı istemiyorum dediğin GALATASARAY kalmıştı onu da istedin ya pes!!!
Bak ipekcim iş GALATASARAY olunca farklı bir boyut kazanıyor, bu noktada bence çok üzerime gelme.. seni çok severim hayatım bilirsin ama GALATASARAY'ı da bir o kadar severim onu da bilirsin... bu konuyu da şöyle bir marşla sonlandırmak istiyorum, zira buradan daha sana geleceğim... İnsanlar beni senin gözünde tanıdı, seni de benim gözümde tanısınlar bakalım... Marş'a gelelim...

GİDEN HER SEVGİLİNİN ARDINDAN
HEP BİZ OLDUK EL SALLAYAN
HAYKIRSAK DUYARLAR MI SESİMİZİ
HANGİ SEVDADAN GALİP ÇIKTIK Kİ
YÜRÜYORUZ SESSİZ VE KEDERLİ
NEVİZADE GECELERİ
İNLETİYORUZ HEP ÇIKIŞINDA
İSTİKLAL CADDESİNİ
BOŞUNA ÇEKİLMEDİ BUNCA ÇİLE
İÇİYORUZ GÜNDÜZ GECE
HAYKIRDIK AMA DUYMADI HİÇ KİMSE
PEŞİNDEYİZ HER YERDE
ZATEN AŞKLAR HEP YALAN DOLAN
SONU HEP ACI HÜSRAN
BİZE HER SEVDADAN GERİYE KALAN
SADECE
GALATASARAY!
CİM BOM BOM'UM SEN ÇOK YAŞA
CANIM FEDA OLSUN SANA
HİÇ BİR ŞEYE DEĞİŞİLMEZ
SENİN SEVGİN BU DÜNYADA!!!



Gelelim İpek hanımaa... böyle gözünüze şirin gözüken, cici bici insan aslında tam bir canavar!!! İpekle dışarı çıkılmaz, ipekle herhangi bir karara varılmaz, ipekle alışverişe asla gidilmez... İpekle dışarı çıkıyoruz, aa şurada bir mağaza vardı bakalım neler gelmiş... e bitanem biz mağaza gezmeye çıkmadık ki ama di mi? yok şurada bir çantacı var çanta siparişi vermiştim bakalım gelmiş mi? canım hayatım aşkım herşeyim, yarın kendin gel bak di mi? yookk illa bakılacak... dışarı gezmeye diye çıkarız, 50 mağaza dolaşıp geliriz... şansım varsa birşey almayız, yoksa en az 2 3 parça bişiyle geliriz ki bende o şans "hiç olmadı!"... Gelelim karar meselesine... "şöylemi olsun, böyle mi olsun, şu daha iyi, bu daha güzel, yok yok bu daha bi şey di mi, böyle olsa daha iyi olurdu..." vs vs uzar gider... ipek birşeyin kararına varamaz! ve bu kararsızlık ilişkimizin büyük bir kısmını kaplar... mesela akiam yemek yapılacak ya da söylenecektir, o yemek üzerine önce 3 saat tartışılır, şahsım tarafından karara varılır ve aç karın doyurulur.. be kadın en baştan bırak ben karar vereyim yiyelim.. yok illa karar verememek üzerine direteceğiz... gezme meselesinde ipekle mağazaları geziyoruz zaten ama bir de ipekle alışverişe çıkma mevzusu var ki aman diyim düşman başına!!! 300 parça elbise 100 ayakkabı, 70 mağaza... ve ben her mağazada ipeğin arkasında mağzacı kız muamelesi görüyorum!!! VE BUNDAN NEFRET EDİYORUMMMM!!!! yok aşkım bunu beğenmedim bunu götür... bu nasıl canım, güzel hayatım, bok güzel beğenmedim ben.... hayde.....

--- bi dakka yaa ne çok dolmuşum ben meğer, kaptırmış gidiyorum... :s neyse yaa yeter, ipek bundan fazlasını kaldıramaz... bence bu gece sağlam bir tartışıp okkalı bir sevişme yaşayacağız ya hayırlısı...

5 Eylül 2009 Cumartesi

hassas İpek & holigan Efe


Tam 68 dakikadır beni sallamıyorsun Efe! okursan, biraz utanırsın belki diye yazıyorum. çok sinirlendim!!! hönkürerek ağlamaktansa seni burda rezil etmeyi uygun gördüm. şimdi iyi oku yazacaklarımı !!!

90 dakika başka bir boyutta yaşamanı,eğer o çok sevdiğin galatasarayın yenilirse günlerce bıdı bıdı konuşmanı istemiyorum arkadaşım (arkadaşım diyince ne kadar deli olduğunu bile bile yazdım, biraz rahatladım,ohh) az önce ayağımı koltuğa geçirdim,bakmadan yara bandı var çekmecede dedin.belki ayağım koptu,belki felç oldum nerden biliyorsun bantlık bişey olduğunu?bakmadın bile. neden? maç var,daha mühim dimi,odunn seni ! allahtan bu Türkiye maçı,galatasarayının maçı olsa onu da söylemezdin.çok şükür yüce allahım,sevgilim beni düşündü !

biliyor musun,telefonunu uzatıp, al ipekcik,galatasarayım aslanım yine gol attı,yine geldi kontorler aslanım benim bee,konuş kimle istiyorsan doya doya dediğinde bile ısınamıyorum şu aslanına ki beni bilirsin beleş olan herşeye karşı özel bir ilgim alakam vardır.

an itibariyle 3-5 karar aldım.çok rica edicem saygı duy,ayağım da zonkluyo bak, feci hır çıkarırım!!!
bundan böyle aslanının nevresimi kullanılmayacak,sarıyla kırmızı yatağımızda asla bir araya gelmeyecek. boxer giymeni de yasaklıyorum. sarı-kırmızı olacaksa hiç olmasın daha iyi :=) maç günleri forma giyiyorsun ya o da yasak, illet oluyorum ya soğuyorum senden. istemezsin bunu diğğmi sevgilim? son olarak, yumuşadım sanma ayağıma gereken ilgiyi gösterene kadar kan kusturucam sana. nokta.

ipek

3 Eylül 2009 Perşembe

yandım yandım ki ah ne yandım...


ahhh ahh dertsiz başıma dert almışım meğer, ben ne büyük bir bok yemişim meğer, allah beni kahretmesin meğer!!! bu blog işi ipeği çok sardı, ikide birde geliyro aşkım şunu da yazalım, canım bak bunu da yazalım, yazıcam senin öküzlüğünü gör bak, odunsun işte cümle alem görecek odunluğunu, hayvansın efe, şöylesin efe, seni rezil edicem efe, cart curt... daha bismillah 2 gün oldu blogu açalı.. sonra bir de kimse okumuyor mu, okusalar ya, bak kimse yorum yazmamış... meğer ne meraklıymış bu blog işine....



ipek iyi bir blog okuyucusudur, nerede ne var ipek bilir, bulur, okur, bana da okutur... tamam iyi hoş güzel okuyoruz eğleniyoruz, öğreniyoruz tamam güzel ama bu okuma işi kadar keşke yazabilme işini de bilseydi... blog'u açtık, dakika bir başladı : resim nasıl ekliyoruz, şurayı nasıl şöyle yapıcam, burası ne, biri yazarsa nereden görücem, bizi kaç kişi okumuş nasıl farkedicez... ahh dostlar ahh dersiz başıma dert aldım!!!

dün akşam arkadaşlarla dışarıdayız, laflıyoruz filan bildiğiniz erkek muhabbetleri : aşk, para, futbol, seks... derken dııtt dııtt mesajj... ipek : aşkım yaa ben buna fotoğraf ekleyemiyoruuuummm... haydeee... neyse dedim ve şöyle bir cevap yazdım : tamam canım sen yazıyı yaz fotoğrafı ekleriz ben gelince... o arada biz aşk, para, futbol muhabbetini geçmiş tam seks muhabbetlerine gelmiştik ki mesaj dııtt dııtt... ipek : yaa niye yoksun be bokkk öff yaaa bok var di mi arkadaşlarınla dışarı çıkıcak üffff!!!! aha dedim efe sıçtığın an bu andır!!! sen dertsiz başına derdi aldın, kendi kafana sıçırttın, hadi hayırlı uğurlu olsun...

yok işin kötü tarafı anlaşma yaptık ipekle, yazdıklarımıza karışmayacağız, onu yazma, bunu yazma, bunu sil filan demiyeceğiz, isteyen istediğini açıkca yazacak. şimdi ipek ne bok yedik hepsini teker teker yazar, hadi geçmiş olsun... yandım yandım ki ah ne yandım...

odun efe!


ipek : hayatımmm, az sonra görüceğin fotograf karşısında götün düşücek.o kadar romantikler ki çok kıskandım.hazırsan açıyorum bak.




efe : puahahahahahahaah!sevgilim romantiklermiş cidden de bunların ikisi de kadın.puaahaahaha



ipek :hayır yaa,olamazlar!imkanı yok.gülmeeee!!!!



efe :kilot izine bak,poposuna bak,kılsızlığa bak.omurga yapısına dikkat et.



ipek :kösedir belki,tee alllaam yaa!



efe :omurgası da mı köse?



ipek :ya sana bişey gösterende suç,allahın öküzüü!

2 Eylül 2009 Çarşamba

içimize kaçan galaksi


ipek :sevgilimmm,uyuşma hadi kalk ya bişiler yazalım bak,artık kitlelere hitap ediyoruz


efe :bir kişi okudu diye götümüze kitleler kaçtıysa, 1000 kişi yorumlayıp izlerken tüm galaksiyi içimize alırız zannımca...

ipek :şapşalsın işte,defol ben yazarım...

nasıl mı tanıştık?


tarih: eylül 2006

mekan:Eskişehir tren garı

kişiler:İpek,Efe ve lüzumsuz kalabalık

Güzel sanatlar fakültesini kazanmış,kaydımı yaptırmış içimde kolbastı oynayan bir coşkuyla eve dönmek üzere trene biniyorum.3.pulmandayım.yerime bir geliyorum ki koltuk ters! ben asla ters gidemem ki.nasıl dikkat etmedim diye kızıyorum önce kendime sonra diyorum ki,ters de giderim nolucak?rüya gibi bir okul kazanmışım,kaydımı yaptırmışım,eskişehir'i şimdiden çok sevmişim,bir koltuk mu mutluluğuma engel olacak.koltuk sevdalısı biri değilim neticede yani.ama bir taraftan da hafif yusuf durumları yok değil,dua ediyorum karşım boş olsun da oraya geçeyim diye.5 dakika geçiyor geçmiyor,hoopp karşımda bir adam. Efe! gayet rahat,takıyor ipodunu kulağına,dünya umrunda değil,bangır bangır müzik dinliyor.arada bir de kesiyor beni,farketmiyor değilim.bir ara bende bakıyorum dikkatlice,hoş çocuk aslında,çaktırmadan bana bakma çabaları da hoşuma gitmiyor değil.hafif bi öküzlük var ama efe de.neyse banane onun öküzlüğünden diyorum,çıkarıyorum kitabımı okumaya başlıyorum.bu çabalarım beyhude,aklım öküzde,yanlış anlaşılmasın koltuğunda.keşke bozuyukte inse de geçsem oraya diyorum.çaktırmadan tekrar bakıyorum,bozuyukluye de benzemiyor ki.içimden derin bir sıçtık çektikten sonra kitaba gömülüyorum.

öküz,ters koltuk,öküzün kulaklığından yükselen opeth şarkıları derken tıngır mıngır bozuyuk'e gelıyoruz.midem hiç hoş değil.kusarsam rezil olurum düşüncesini aklımdan çıkarmaya çalışıyorum,idare ederim birşey olmaz diyorum,olmlu düşünce gücünden faydalanma çırpınışlarım da sonuç vermiyor.midem bir ağzıma geliyor bir götüme iniyor.bıraktım kitabı,dışarı seyrediyorum.ters gidiyorken,insanın midesi bu haldeyken dışarıyı seyretmesi de cidden pek yaratıcı.
bir ara yer değiştirmeyi teklif etsem diyorum ama gözümde o hala bir öküz,reddeder muhtemelen o zaman hem rezil olurum hem de uyuz olurum diye düşünüyorum.dişimi sık sık nereye kadar,beklenen an geldi.evet,midem ağzımda!kendimi tuvalete nasıl attığımı bilmiyorum, midemi tuvalette bıraktım,elimi yüzümü yıkadım ama artık daha iyiyim.kapıyı açıyorum ki karşımdaki öküzle burun burunayız.kesin çişi gelmiştir diye düşünüyorum bokun.ama birden iyimisin diyor,şaşırıyorum donup kalıyorum.restorana gidelim,birşeyler yesen iyi olur diyor.öküz gidiyor yerine düşünceli bir adam geliyor.peki diyorum içten içe sevinerek.oturuyoruz,ne oldu diye soruyor.al işte yine öküz,sanki anlamadın zaten rezil olmuşum,deşiştirmenin alemi ne?ters gitmeyi sevmiyorum,aslında dayanamıyorum diyorum.keşke söyleseydin yer değiştirirdik diyor.gülüyorum.açıkcası karşımda öyle umursamaz oturuyordun ki,bu öküz kesin tersler beni diye düşündüm diyorum.efe çok güldü bu cümleme ben de aynı çoklukta utandım.ama içimde kalmıştı,söyledim rahatladım.

neyse bir süre daha kelime oyunlarına devam ettik, gülüştük derken hiç farkında olmadan istanbula gelmişiz bile.. aslında o an içimden bir daha geri dönüp takrar aynı yolu bu şekilde gelsek ya diye geçirdim :) kusmaya bile razıydım.telefon numaralarımızı, maillerimizi vererekten öpüşüp ayrıldık. bu ayrılığın ileride büyük bir birleşmeye dönüşeceğini bilmeden ayrıldık.aslında ayrılmamışız, birbirimize toslamak için sadece biraz gerilip koşmaya başlamışız...

sonra ne mi oldu? yakında..

İPEK...

ilişkiye dört parmaklık ayran köpüğü


biz ipek ve efe çifti, şuan şu satırları yanyana içkilerimizi yudumlarken yazıyoruz, fonda leonard cohen çalıyor, yani an itibari ile aşırı sıkıcıyız. fakat bu sıkıcılığımızı çok boktan bulduğumuzdan ve yapılacak birçok şeyi şimdiye dek yaptığımızdan böyle bir blog açıp içerisine yaptıklarımızı, yapmak istediklerimizi, yaşantılarımızı, anılarımızı, sıkıntılarımızı, birbirimize sözel olarak açamadıklarımızı yazmak istedik... ( bokumuzda boncuk arıyoruz )

sen tek başına ( ki biz öyle varsayıyoruz ) orada oturup bu satırları okurken biz yeni bir günle birlikte yeni bir maceranın içerisinden çıkmış bu satırları yazıyor olacağız. şuan ipeğin kulağımın dininde şunu da yaz, bunu da yaz, bak şurada şöyle de, oraya virgül koymayı unuttun gibi dırdırlarını çekiyorum ( bu cümlenin ardından garip bir şekilde suratıma baktı ama ben umursamadım... bakmaya devam ediyor... )

velhasıl kelam durum ilişkimize biraz renk katmak, bu renkli yolculukta bizleri yalnız bırakmayacağınızı düşünüyoruz. ( lan ne boktan bir yazı oldu arkadaş -ipek gülüyor, bir de çok terbiyesizsin diyor bana- )

bakın mesela şuan oluşan bir durumdan bahsedelim : şahsen ağzı düzgün biriyimdir, sadece samimi ortamlarda bozarım ağzımı o da kısmen. yazılı ortamlarda ise içim dışım birdir açıkcası. samimi bir ortam olarak sayıyorum burayı da, ipek ise tam tersine biraz daha ince ol hayvan diyor ( garip garip ve derin derin bakma sırası bende... -hala bakıyorum- )

neyse bu hiç beğenmediğim yazıyı fazla uzatmayalım, olay anlatımları bence daha iyi olacaktır. hem ipeğin yanında yazamıyorum açıkcası dır dır dır tepemde... ben daha sonra size açılacağım ;)

sevdiceklerimiz